Bizim Merkez Bankasının bir kanunu var ve o kanunda der ki, “Banka, para politikasının uygulanmasında tek yetkili ve sorumludur (md. 4/II-b).” Merkez Bankası Kanununun bu maddesinden anlıyoruz ki, aslında kanunen bu banka bağımsız bir bankadır. Para politikasının belirlenmesinde tek belirleyicidir. Esasen Merkez Bankalarının bağımsızlığı ülke ekonomisi için hayati derecede önemlidir ve bu nedenle de başka demokratik ülkelerde Merkez Bankalarının bağımsızlığına özel bir önem verilmektedir.
Merkez Bankalarının bağımsızlığı, politikacıların popülist uygulamalarına alet olmamak ve ekonominin kurallarına göre hareket etmek için oldukça önemli ve gereklidir. Ancak bizde bu bağımsızlığın ciddi şekilde zedelendiği gözlerden kaçmıyor. Her şeyi bilen ve her şeye burnunu sokan “Reis”, zırt pırt Merkez Bankasını haşlamaktadır. Reisten yediği zılgıtın etkisinden kurtulamayan Bankanın bağımsızlığına inanan kalmadı. Sadece yurt içinde değil, yurt dışında da bu bağımsızlığın kâğıt üstünde kaldığı kabul edilir hale geldi. Nitekim, doların ateşini düşürmek için daha geçen hafta Merkez Bankası Başkanı AKP Genel Merkezini ziyaret etmişti. Böyle bir bankanın bağımsızlığından söz edilebilir mi? Söz edilse dahi kim inanır?
Reisin, Merkez Bankasına faizi düşürmesi için yaptığı baskılar unutulacak gibi değil. İktisatçıların, piyasadaki duruma göre faizin yükseltilmesini söyledikleri bir ortamda, reis, “faizi düşürün” diye bağırıyordu.
Reisin anladığı ekonomi politikası, emir komuta ekonomisidir; piyasanın, arz – talep kanunlarının, iktisatçıların önediği ekonomi politikası değil! Hal böyle olunca feleğini şaşıran Banka ne yapacağını bilmez bir halde acınacak duruma düşüyor! Bir tarafta yılların birikimi olan ekonomi literatürü var, diğer tarafta “emir demiri keser” zihniyetindeki cehaletin iktidarı var!
Emirle faizi düşürmek derde çare mi? İşe yarar mı? Ya da aksi tesir mi yapar? İşte son günlerde gördük, doların fırlaması karşısında Merkez Bankası faizi yükseltmek zorunda kaldı. Yani emir komuta ile ekonomi yürümüyor! İstediğin kadar “faizi düşürün”diye emir ver, ekonominin kanunları senin kanunlarını tanımıyor! Buna dış güçler, üst akıl, faiz lobisi gibi hayali aktörler uydursan da, ekonominin gerçek aktörü piyasalardır.
Faizle ilgili Osmanlının “muhteşem” döneminden bir örnek vermek isterim. Kanuni döneminde esnafa faizle kredi veren para vakıflarının “emir” ile yasaklanması ve daha sonra yeniden serbest bırakılması ilginç bir örnektir. İslamda faiz haramdır ama Osmanlıda yaygın şekilde uygulanıyordu. Üstelik Avrupa’da faiz oranı yüzde 4-5 civarında iken, Osmanlıda para vakıfları yüzde 12 faizle iş yapıyordu. Osmanlı faizin Avrupa’ya göre yüksek olmasının sebebi, sermaye birikiminin olmayışıdır. Çünkü ekonominin kanununa göre, bir malın az olması, fiyatının yüksek olmasına sebep olmaktadır. Faiz de sermayenin fiyatıdır, sermaye az ise fiyatı (faizi) yüksek olur.
Kanuni döneminde Çivizade isimli katı görüşlü bir Şeyhülislam, padişahı da ikna ederek, esnafa faizli kredi veren para vakıflarının yasaklanmasını sağladı. Reis, pardon padişah “bundan böyle para vakıfları ile amel olunmasın” diye ferman çıkardı. Tabi ki, bu ferman piyasaya yani ekonominin kanunlarına uygun değildi ve işlemedi. Piyasada ve özellikle de para vakıflarının yaygın olduğu Rumeli’de büyük ekonomik tahribata neden oldu. Bunun üzerine Sofya’da Halveti dergâhı Şeyhi padişaha mektup yazarak durumu anlattı;“Para vakıflarının gelirleriyle ayakta duran camiler, mabetler, hayır kurumları harap oldu... Vakıf gelirleriyle geçinenler perişan oldu... Para vakıfları büyük bir halk hizmeti görüyordu...”diyordu mektubunda. Bunun üzerine Kanuni, Çivizade’yi azletti ve yerine Ebussud Efendi’yi getirdi. Ebussud Efendi, para vakıflarının yüzde 12’yi geçmemek üzere faizli işlem yapabileceğine dair fetva verdi. Çivizade “Reis”in kafasındandı ama piyasanın kanunları onun kanunlarını yenmişti. Bu olay, Osmanlı toplumu gibi dinsel ve islami bir toplumda cereyan etmesi açısından ilginçtir.
Osmanlıdan günümüze gelelim. Bu gün doların düşürülmesi için faizin yükseltildiğini görüyoruz. Yani Resin “faizi düşürün” diye bağırıp çağırmalarına rağmen, Reise rağmen faiz yükseltiliyorsa, bu ekonominin kanunlarının Reisin kanunlarından daha geçerli, daha gerekli ve daha gerçekçi olduğundandır.
Türkiye’de yeterli sermaye birikiminin olmaması gibi kronik bir bünyesel hastalık var. Buna ilave olarak, ekonomi üretim üzerine değil, tüketim üzerine dizayn ediliyor! Hukuk güvenliğinin olmadığı yerden sermaye kaçar. Sermayenin olmadığı yerde yatırım olmaz. Yatırımın olmadığı yerde üretim olmaz, işsizlik artar. Bizde hukuk güvenliği yok. Ülke olağan kanunlarla yönetilmiyor olağanüstü hal kanunları ile yönetiliyor. Sadece bireysel ve toplumsal hak ve özgürlükler için değil, ekonomi için de OHAL’in kalkması gerekiyor. Merkez Bankasının gerçek anlamda bağımsız olması lazım.
Bu arada biz de toplum olarak, doların faizle olan dansını izliyoruz. Olup bitenleri “üst akıl” ile izah edenlere şunu söyleyebilirim; “üst akıl” aptalların sığınağıdır. Allah’ın verdiği aklını kullanmak varken, akılsızlık edip her şeyi “üst akıl” denilen hayali aktöre havale etmek bir zihniyet hastalığıdır.