Bugün Cuma… Camilerde minberden seslenen imam hutbesini okuyacak.. Cemaat dinleyecek.. Son zamanlarda bazı dindar arkadaşların şaşırtıcı mesajlarını görüyorum. Okunan hutbeler çok eleştiriliyor. Hutbenin, açık ya da üstü kapalı biçimde siyasal iktidarı savunan mesajlar içerdiği söyleniyor. Hatta bu hutbeler yüzünden Cuma namazına gitmekten vazgeçtim diyenler dahi var. Ben de son zamanlardaki bazı hutbelerde bunu görüyorum. AKP’nin başındaki zat, fiyat artışları karşısında insanımızı şükretmeye davet ediyor, peşinden camilerde “şükretmenin faziletinden” bahseden hutbe okunuyor. Bir de bakıyorsunuz, camide okunan hutbede “fiyatları Allah’ın artırdığı” söylenerek, iktidarın sorumluluğu Allah’a yükleniyor!
Biz bekliyoruz ki, hutbede haksızlıklar, hırsızlıklar eleştirilsin. Bunun ahlâkî olmadığı anlatılsın. Mafyadan maaş alan milletvekilinin yaptığı ahlaksızlıktır. Borsada küçük yatırımcının yolunması soygunculuktur. Yolsuzluk söylentilerinin üzerine gidilmemesi hırsızlığın üstünü kapatmaktır. Adı rüşvete karışmış danışmanın istifası yeterli değil, bunun hesabını vermesi gerekir. Yolsuzlukların üzerin gidilmesinin mecliste çoğunluk oyları ile reddedilmesi hırsızlığa ortak olmaktır. Yazılıda başarılı olan genç insanın dünyasını karartan uyduruk mülakatla elenmesi kul hakkı yemektir. Daha hangi birini sayayım.
Elbette imamın minbere çıkıp da seçim meydanında konuşur gibi siyasi konuşma yapmasını istemeyiz. Ama hırsızlıktan, yolsuzluktan, liyakatsizlikten, adaletsizlikten biraz bahsedilmesi gerekmez mi?
Bakın 1789 Fransız Devri mi öncesinin savurgan kraliçesi Maria Antoinette ile ilgili bir kitapta neler yazıyor: “Versailles’daki Saint-Louis Kilisesi’nde gerçekleşen Pazar ayininde vaaz veren piskopos, saray mensuplarının küçük bir kısmının lüksünü ve pervasızca yaptığı harcamaları kınar ve kim olduklarını açıkça belirtmekten çekinmez: adı geçen kişiler kraliçenin dost çevresidir.” (Cecile Berly, Marie Antoinette, Kronik Yayınları, 2021, sh. 104).
Tamam, sizden ucu saray danışmanlarına uzanan rüşvet söylentilerini camide anlatma cesaretini gösterin demiyoruz. Ama rüşvet ve yolsuzluktan da mı bahsedemezsiniz? Devletin dini adalettir, adil olun diyemez misiniz? Emaneti ehline vermek dinimizin kuralıdır, ehil olmayanları önemli görevlere getirmeyin diyemez misiniz?
Yoksa siz İslamcı profesör Hayrettin Karaman ekolünden misiniz? Bu kişi “iktidara zarar verecekse doğruları söylememeyi tercih ederim” demişti. Yani siyaset adına yalan söylemeyi teşvik ediyor buna da din kılıfı geçiriyordu. Hani İslam dinide “haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” kuralı vardı! Ama Hayrettin Hoca, haksızlık karşısında susmayı, yani dilsiz şeytanlığı tercih ediyor ve Müslümanlara bunu öneriyor. Emevi saray Müslümanlığı böyle bir şey. Emevilerde saray iktidarına zarar vermemek için her yol mubahtı.
Oysa bir hadiste peygamber; “Bir kötülük gördüğünde elinle engel ol, bunu yapamazsan, dilinle söyle, bunu da yapamazsan, kalbinden söyle, ama bu da imanın en zayıf derecesidir” diyor. Siz konuşmayarak imanın en zayıf noktasında olduğunuzu mu anlatmaya çalışıyorsunuz? Anladık, elinizi kaldırmaya gücünüz yetmiyor, bari dilinizle kınayın.
Esasen yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet sadece Allah’a karşı değil, topluma karşı da sorumluluktur. Çünkü bunları yapan aynı zamanda toplumun hakkını yemiştir, yani kul hakkıdır. Oysa Allah’ın “Kul hakkı ile karşıma gelmeyin” dediği rivayet edilir.
Velhasıl, bu memlekette haksızlığın üzerine gidecek savcılara ihtiyaç olduğu kadar, haksızlık karşısında susmayan din adamına da ihtiyaç var. Tarihte saray saltanatına boyun eğmeyen kahramanlar da vardı. Büyük din adamı Ebu Hanife Abbasî sarayına boyun eğmediği için öldürüldü. Sahabeden Ebu Zer, Muaviye’nin saray iktidarını eleştirdiği için sürgün edildi ve sürgünde öldü.
Sonuç olarak, camilerde okunan hutbeler insanları dinden soğutmasın. İnsanlara haksızlık karşısında susanın “dilsiz şeytan” olduğunu söylesin. Mehmet Akif gibi haksızlık karşısında haykırmak gerekmez mi?