Hastalık nedeniyle evde dinlendiğim için kendimi tembellikle suçlamaya başladım. Kanepe üzerinde uzanıp bir battaniyenin sıcaklığına bürünmek çok hoş oluyor!
Gonçarov’un tembel kahramanı Oblomov gibiyim. Çarlık dönemi Rus insanının yapısını anlatmaya çalışan Gonçarov, doğu insanının tembelliğini Oblomovüzerinden bizlere sunar. Roman kahramanı Oblomov’un ünü romanı da aşınca, “oblomovluk” diye bir kavram türemiş. Tembel, işten kaçan, işsizlikten mutlu olan insan!
Doğu insanı dedim, çünkü sadece Rus insanı değil anlatılan. Roman üzerine inceleme yazanlar da Ruslar dahilDoğu insanının tembelliğine vurgu yapıldığını belirtirler. Oblomov, “hiçbir iş elimden gelmez” diyor. Yataktan pek az çıkan bu adamın çoraplarını dahi hizmetçiler giydirir. Çorap giymeyi bile beceremez!
Doğu toplumları denince elbette bizim de durup düşünmemiz gerekiyor! Sorun, tembelliğin sadece Çarlık Rusyasına özgü olmadığıydı. Nitekim Osmanlı’nın son dönemlerinde kaleme aldığı şiirlerde Mehmet Akif de Doğu’nun tembelliğinden dertliydi. Büyük Akif 1915’de yazdığı bir şiirinde şöyle haykırıyordu;
Ey koca Şark, ey ebedî meskenet!
Sen de kımıldanmaya bir niyyet et.
Korkuyorum, Garb’ın elinden yarın,
Kalmayacak çekmediğin mel’anet.
Bu şiirde geçen “meskenet” kelimesinin “tembellik” anlamına geldiğini hatırlatmak isterim. Akif’e göre, Doğu’nun sorununun “sonsuz tembellik” olduğu anlaşılıyor ve “kımıldanmaya niyet et” diye uyarıyor! Şairimiz, başka şiirlerinde de “tevekkül”ü yanlış değerlendiren, “Allah’a dayandım” diyerek, yataktan çıkmayanlara seslenir;
“Allah’a dayandım” diye sen çıkma yataktan…
Mâ’nâ-yı tevekkül bu mudur? Hey gidi nâdan!
Bu şiirdeki “nadan”ın da “cahil kişi” olduğunu belirtelim. Bu şiirin devamında “Bir parça kımıldan, diyorum, mahvolacaksın!” diye haykırıyor!
Allah’a dayandığını zannederek yataktan çıkmayan “nadan”ınOblomov’a ne kadar da benzediği dikkatlerden kaçmıyor. Bizim “nadan” da kımıldamıyor, Rus’un Oblomov’u fa kımıldamıyor!
Peki, sonuç ne? Yazarın ve şairin koyduğu teşhis isabetli olmalı ki, sonuçta Rusların Çarlık İmparatorluğu da, bizim Osmanlı İmparatorluğu da yıkıldı. Birileri bu “yıkımı” dış güçlerin yaptığını söyleyebilir. Söylerken bir çok kişiyi de ikna edebilir. Ama bu durum, yıkımın hakiki sebebinin içerde olduğu gerçeğini değiştirmez. İçeriden çürüyen bir ağaç gibi! İçeride kendini yenilemeyen, tembelliği alışkanlık haline getiren, yeniliklere kapıları kapatan Oblomov’lar ve nâdanlar oldukça yıkım kaçınılmazdı.
Yazıya başlarken kendimi Oblomov’a benzettiğimi söylemiştim. Galiba kendime biraz haksızlık yaptım; çünkü hasta yatağında iken kırk günde yaklaşık onbeş civarında kitap okudum. Bunlardan birisi de altıyüz sayfayı geçen Oblomov’du. Yani ben kanepe – battaniye arasında en azından gözlerimi ve beynimi işletmeye çalıştım. Kaldı ki, Oblomovgibi sürekli yatmadım, ev içinde de olsa yürüyüş yaptım. Yani kımıldadım!
Kımıldamak önemlidir! Aristo, her şeyin hareket ettiğini ve hareket edenleri de hareket ettiren bir gücün olduğunu söyler. Marks, filozofların dünyayı yorumladığını, oysa aslolanın dünyayı değiştirmek olduğunu söyler. Bu durumda yatmayı bırak arkadaşım; fıkır fkır bir Ege türküsü eşliğinde “gımıldan, gımıldan, gımıldanıver!”