Cumhurbaşkanı, partisine mensup bazı belediye başkanlarının görevlerinden istifa etmesini istiyor. İstifa edenler oldu, ama bazıları açıkça olmasa da şöyle ya da böyle direniyor.
Seçimle gelen seçimle gider kuralı unutulmuş görünüyor. Cumhurbaşkanı açıkça tehdit ediyor ve istifa etmeyenler için “gereği neyse yaparız” diyor. Cumhurbaşkanı öyle der de “sahibinin sesi” olan İç İşleri Bakanı durur mu? O da dişlerini göstererek “gözlerinin yaşına bakmayız” diyor. George Orwel’in muhteşem eseri Hayvan Çiftliği’nde dişlerini gıcırdatıp korkunç hırlama sesi çıkaranları hatırladım.
Bu belediye başkanlarının hırsızlığı ve yolsuzluğu varsa bugüne kadar neden üzerlerine gidilmedi? İstifa etmeyi gerektirecek sebep nedir? Bunları seçen halkın, seçtikleri adamların “harcanmayı” hak edecek ne yaptıklarını öğrenmek hakları değil mi? Demokrasilerde bu bir hak değil mi?
Atatürk, tek partili yönetimin iyi gitmediğini görerek Serbest Fırka’nın kurulmasını istemiş ve teşvik etmişti. Ancak kısa süre sonraki gelişmeler sonucunda kapanmasını istedi. Ancak Serbest Fırka’nın adayı Samsun Belediye Başkanlığını kazanmıştı. Atatürk, bu başkandan istifa etmesini istedi. Başkan “beni halk tercih etti, istifa edersem halkın teveccühüne aykırı davranmış olurum” diyerek amacını Atatürk’e anlattı. Atatürk, Başkanı haklı buldu.
Türkiye’nin şu anda evrensel hukuktan giderek koptuğu, parti devletine doğru gittiğini söyleyebiliriz. Atatürk zamanında demokrasinin koşulları var mıydı, yok muydu tartışmasını bir kenara bırakarak, o dönemde demokrasinin olmadığının altını çizelim. O günden bugüne demokrasi yolunda ciddi adımlar atmış olmamız lazım değil mi? Ama geldiğimiz nokta, demokrasinin olmadığı tek parti dönemini aratmıyor!
Türk Tipi Başkanlık Sistemi dedikleri şeyin aslında bir kabile reisliği sistemi olduğunu daha önce de yazmıştım. Her şeye kabile reisi karar veriyor. Bu sistem, “kuvvetler ayrılığı” dediğimiz anayasal düzeni yok edecek dediğimizde, “kuvvetler ayrılığı daha da güçlenecek” diyen salakları hatırlıyorum. Yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanı, meclis gündemindeki bir yasa tasarısını eleştirenlere “isteseler de geçecek, istemeseler de geçecek” diyebiliyor. Bu söylem demokrasilerin değil, kabile yönetiminin söylemidir. Demem o ki, yürütme organının başı, yasama organını bloke ediyor ve kuvvetler ayrılığının perişan halini bu manzarada çok iyi görüyoruz.
Yargı organının halinden ise hiç bahsetmek istemiyoruz! Siyaset hukukun önüne geçince, hukuku içselleştirmemiş kitlelerde bu durum hiç yadırganmıyor. Dün “iyi” dedikleri Başkanlara, reis “istifa etsinler” deyince, aşiret mensupları hep birlikte “reis haklı” diyor!
Hukukta istifanın tek taraflı irade açıklaması olduğu yazılı ama, kitabın ne yazdığını aşiret mensupları çok da merak etmiyor! Kitapta, istifa için tek taraflı irade açıklamasının “özgür irade” ile yapılmasının altı özellikle çiziliyor, ama aşiret mensupları bunun altının çizilmiş olmasına değil, kabile reisi tarafından üstlerinin çizilmiş olmasına bakılıyor!