Dindar çevrelerde “yaratma” eyleminin Allah’a ait olduğu düşünülerek, insanların bir eser meydana getirmelerinin “yaratma” ile ifade edilmesi hoş karşılanmaz. “Yaratmak Allah’a mahsustur” denilerek, insanların yaratıcılığı eleştirilir.
Buna karşın “yaratma” kavramının insanların yaratıcılığı için de çokça kullanıldığı bilinen bir vakıa. Örneğin bilim adamı HenriLaborit, bu konudaki kitabına “Yaratıcı İnsan” adını koymayı uygun bulmuş. Server Tanilli’nin felsefe ile ilgili bir kitabının adının “Yaratıcı Aklın Sentezi” olduğunu biliyoruz. ABD’li ünlü yazar Ursula K. Le Guin, yazmak isteyenlere tavsiye niteliğinde küçük bir kitap hazırlamış, Türkçede “Dümeni Yaratıcılığa Kırmak” adıyla yayınlandı. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Düşünen ve yapan insanın “yaratıcılığı” vurgulanıyor bu eserlerde. Daha çok sanatçıların yaptıkları “yaratma” kavramı ifade edilir. Düşüncenin bir mahsulü gibi kabul edilir. Gündelik konuşmalarımızda da insanların bazı şeyleri “yarattığından” bahsederiz.
Dindar çevrelerin ise “yaratma”nın bu şekilde kullanılmasından rahatsız olduğu biliniyor ve görülüyor. Ben de zaman zaman “yaratma” sözcüğünü insan eylemi olarak kullanmaktayım. Kullanırken de dindar çevrelerin hassasiyetini de gözeterek biraz çekingen davranıyorum.
Ben bu duygular içindeyken, imdadıma bir muhafazakâr felsefecinin yazdıkları yetişti. Felsefeci Necati Öner“yaratma” kavramı üzerindeki tartışmaya bir çözüm bulmak amacıyla, bu kavramın iki anlamı olduğundan bahsediyor. Yoktan varetme ve vardan varetme.
Yoktan varetme, ham maddesi, malzemesi olmayan şeyi var kılmaktır. Bakara Suresi’nin 117’inci ayetinde “Bir şeyi yaratmak istedi mi ona sadece “ol” der, o da hemen oluverir” deniyor ki, buna “yoktan varetme” denir. Bu güç yalnız Allah’a aittir.
Vardan varetme, yapma fiili ile de karşılanabilir. Yoktan var edilmiş şeyler üzerinde tasarruftur, şekil değiştirmedir. Bu da olmayanı meydana getirmedir. Bir roman yazmak, taştan heykel yapmak, malzemelerden ev yapmak böyledir. Necati Öner, Arif Nihat Asya’nın “Sanat” isimli şiirinde bu hususu çok güzel ifade ettiğini belirtiyor. Şiir şöyle;
Sen, mermeri yaratırsın;
Ben, ondan saray yaparım.
Suya ektiğin kamışı,
Keser, biçer ney yaparım.
Yuvada Havva’yı gelin,
Adem’i güvey yaparım.
Şu manasız mesafeyi,
En yaparım, boy yaparım.
Yeter ki sen ver… ben ondan,
Mutlaka bir şey yaparım.
Sen, orda cenneti kurarken,
Ben, dünyada köy yaparım.
Bir yalıncık gönderirsin,
Tarar, süsler bey yaparım.
Gökteki öksüz dilimi,
Bayrağıma ay yaparım.
Tam da burada Yahya Kemal’in Deniz Türküsü’ndeki iki mısrayı hatırladım;
Duy tabîatte biraz sen de ilâh olduğunu,Rûh erer varlığının zevkine duymakla bunu.
Konuyu Hallac-ı Mansur kadar ileri götürüp “Enel Hak” (Ben Tanrı’yım) noktasına götürmekte tereddütlüyüm. Ama ayette, insan için“ve onları yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık” (İsra, 70) dendiğini de unutmamak lazım. Bakara Suresi’nin 30. ayetini bir çok ilahiyatçı, “insan, Allah’ın yeryüzündeki halifesidir” şeklinde yorumluyor. Bazı filozofların insanı Tanrılaştırırken, onun “yaratıcılığına” vurgu yaptıkları da düşünülebilir. Tanrıtanımaz filozof Sartre’ın değerler yaratan Tanrı yerine değerlerin yaratıcısı ve taşıyıcısı olarak insanı görmesini değerlendiren Gusdorf“Sartre, insanı Allah’ın mirasçısı yaptı” diye yorumlar.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, elbette yaratıcı olan Allah’tır. İnsan da önemli vasıflara sahip bir Allah yaratığıdır. İnsanlardaki “yaratıcılık” da Allah’tan insanlara intikal etmiş “vardan var etme” eylemidir. Özellikle de sanatçılarda ve bilim adamlarındaki Tanrısal sezgiyi bu kapsamda düşünmek gerekir.