Abbas Bilgili


15 Temmuz Darbesi Önlenebilir'miydi?


15 Temmuz 2016 Darbesi’nin üzerinden bir yıl geçti. Darbe ile ilgili çok sayıda kitap yayınlandı, yazılı ve internet medyasında azımsanmayacak miktarda makale kaleme alındı. Çok sayıda dava açıldı, bu davaların iddianameleri özet şeklinde de olsa basında yer buldu. Bütün bu yayınlardan, darbe hakkındaki malumatımız hayli artmış durumda. Darbenin halen soru işareti barındıran karanlık noktaları yok değil. Bu soru işaretlerinin de zaman içinde silinme ihtimali mevcut. Bekleyip göreceğiz.

15 Temmuz Darbesi ile ilgili en tatmin edici ve ilgi çekici yayınların Hürriyet yazarı Sedat Ergin’den geldiği kanısındayım. Sayın Ergin benzer bir çalışmayı da daha önce Balyoz ve Ergenekon davaları için de yapmıştı. Şimdi de aynı titizlikle kaleme aldığı köşe yazılarını 15 Temmuz Darbesi’ne ayırmış durumda. Ergin’in yazılarından öğrendiğimize göre FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimi, zannettiğimizden daha geniş, daha kapsamlı, daha organize ve daha haince… Çok sayıdaki binlerce sayfa tutan iddianamelerden yararlanılmış ve başka iddianamelerdeki bilgilerle mukayese edilmiş şekilde kaleme alınan ve seviyeli bir üslupla sunulan Sedat Ergin’in bu yazılarının ileride kitap olarak yayınlanmasını çok arzu etmekteyim. İleride bu alçak darbenin tarihini yazacak olanlar için önemli bir kaynak oluşturacağını düşündüğüm bu yazıların günlük gazete sayfalarında kaybolup gitmesine gönlüm razı değil.

Öncelikle şunu belirtelim ki, bu darbenin alçakça bir FETÖ girişimi olduğunda kuşku olmamakla birlikte, yazılarda FETÖ bağlantısı somut şekilde ortaya konulmaktadır. Ancak benim üzerinde durmak istediğim husus, gerek Sedat Ergin’in yazılarından ve gerekse başka kaynaklardan yararlanarak, bu darbenin önlenebilir olup olmadığıdır.

2004 yılındaki Millî Güvenlik Kurulu toplantısında Fetullah Gülen Cemaati’nin bir tehlike oluşturduğu konusunda karar alındığı biliniyor. Zamanın hükümeti bu cemaat konusunda ciddi şekilde uyarılmış. Hem Genel Kurmay ve hem de MİT, 2004 yılında hükümeti ciddi şekilde uyarmışlar. O dönemde Genel Kurmay’ın başında Hilmi Özkök, MİT’in başında ise Şenkal Atasagun bulunuyor. Genel Kurmay Başkanlığı’nın yapılan bir toplantıda yaptığı sunumda şu ifadeler yer alıyor;

F. Gülen grubunun bu gelişmeler paralelinde mevcut sistemle barışık görünerek, Devletin tüm kademelerinde kadrolaşıp, sistemi içten içe ele geçirmek suretiyle laik, demokratik, sosyal hukuk devletini yıkarak, yerine dinî esaslara dayalı bir devlet düzeni kurma amacını gerçekleştirmek yönündeki faaliyetlerini hiçbir önlem alınmadığı takdirde arttırarak devam ettireceği değerlendirilmektedir…”

MİT’in 9 sayfadan ibaret olan sunumunda da benzer tehlikeye dikkat çekiliyor. Genel Kurmay ve MİT, hükümetten bir önlem plânı hazırlaması önerisinde bulunuyorlar. 

Devletin en önemli iki kurumu tarafından yapılan bu ciddi uyarı konusunda zamanın hükümetinin ne yaptığını merak etmemek mümkün mü? Sağduyu sahibi, aklı başında insanlardan oluşan, uyanık bir hükümetin iddialar üzerinde durması, en azından bu iddiaların gerçeği yansıtıp yansıtmadığını araştırması gerekmez mi? En azından dindarları karalamaya ve baskı altında tutmaya yönelik bir iddia olup olmadığını da mı araştırmaz hükümetimiz?

Bu soruların cevabını zamanın Başbakan Yardımcısı Ömer Dinçer’den alıyoruz.  Ömer Dinçer 2015’te yayınlanan  “Türkiye’de Değişim Yapmak Neden Bu Kadar Zor?” isimli kitabında bu sorulara cevap veriyor.  Ömer Dinçer, kitabında ne yaptıklarını şöyle anlatıyor;

“Tavsiye kararı Başbakanlığa bildirildikten sonra Başbakanımıza açtım ve gelen yazıyı dosyasına kaldırmaya karar verdik. Bu karar metni Bakanlar Kurulu’nda imzaya açılmadı ve hakkında hiçbir işlem yapılmadı. Konudan MGK toplantısına katılan bakanlar dışında kimsenin haberi olmadı ve onları endişeye sevk edecek bir sonucun doğmamasına özen gösterildi. Bütün toplumsal ve siyasal riski hükümet adına Sayın Başbakanımız, hukuki riski ise ben üstlenmiştim.”

Zamanın Başbakan Yardımcısı Ömer Dinçer’in yazdıkları böyle.. Bahsettiği Başbakanın ise Tayyip Bey olduğunu sanırım hatırlatmaya gerek yok. Bu kadar  ciddi bir uyarıyı kendi hükümetlerindeki bakanlarından dahi gizleyerek rafa kaldırmışlar.

2004’deki bu uyarı üzerinde ciddiyetle durulsaydı 15 Temmuz Darbesi olur muydu? Bunun cevabını ve takdirini okuyucuya bırakarak, biz de buradan bir uyarıda bulunmak istiyoruz. Şu anda “falanca Bakanlıkta filanca cemaat etkilidir,  falanca kamu kurumu filanca cemaatin etkisindedir” şeklinde iddiaları herkes gibi biz de duymaktayız. Bu cemaatler dinî gruplar olmaktan çıkarak, birer holding haline gelmiş durumdalar. Menfaatleri için Kâbe gibi kutsal mekanda dahi kavgaya tutuşup,  birbirlerinin kafasını kıracak kadar saygısızlarını gördük ki, bu tiplerden her şey beklenir. Dinî cemaatlerin görevi iyiliği yaymak, kötülüğü engellemek gibi dinsel içerikli çalışma olması gerekir.  Cemaatlerin birer holding gibi ekonomik güç haline gelmeleri ve devlette örgütlenmelerinin tehlikesini FETÖ olayında gördük. Aynı yanlışa düşmeyin! Bu iş “aldatıldık” diyerek işin içinden çıkılacak kadar basit değil. Üstelik sürekli “aldanmak” ahmaklara mahsustur.       

 

 

 

 

Hande Sarıoğlu gözaltına mı alındı? Önce paylaştı sonra hesabını kapattı

Ünlü TV yıldızının yüzünün hali korkutuyor!

'Şalvar Davası' filminden sahneleri paylaştı! Telife takıldı

Fatih Terim'in kızı Buse Terim aradığı aşkı buldu!

Uyuşturucu kullandıkları iddia edildi...

Güllü'yü kızı mı öldürdü? Komşudan şoke eden sözler geldi!...

Bu ülkede erkek az olunca kadınlar saatlik koca tutuyor...

Beren Saat’in 'Gizli Profil' filmi vizyon listesinden kaldırıldı

Burcu Esmersoy: 6 yıldır EYT’liyim | ‘Her emekli böyle yaşamıyor’ tepkisi!

Zehra Çilingiroğlu'nun sevgilisi kim? Evlilik iddiası...