Çok satan kitapların listelerine baktığımızda, genellikle popüler yayınların liste başı olduğunu görürüz. Ancak, bunun bir genelleme olduğunu ve kesinlik arz etmediğini de belirtelim. Demem o ki, çok satanların arasına istisnai olarak girebilen bilimsel ciddiyeti yüksek ve derinlikli eserler de mevcuttur.
Bugünkü yazımızda böyle bir kitaptan bahsetmek istiyorum. Son zamanlarda çok satan kitaplar listesinde adını gördüğümüz Tanıl Bora’nın “Cereyanlar” isimli eserinden bahsetmek istiyorum. Cereyanlar’ın alt başlığının “Türkiye’de Siyasî İdeolojiler” olduğunu görüyoruz.
Türk Siyaseti üzerine önemli eserler kaleme almış olan Tanıl BoraMekteb-i Mülkiye’de (bugünkü adıyla Siyasal Bilgiler Fakültesi) “Türkiye’de siyasi ideolojiler” konusunda 15 yıldır yüksek lisans dersleri de veren bir yazar. Cereyanlar da bu dersin notlarından oluşmuş gibi görünüyor.
İletişim Yayınları’ndan çıkan ve kısa sürede yeni baskısı yapılan Cereyanlar, 926 sayfalık tuğla kalınlığında bir kitap. İnsanın gözünü korkutuyor, çünkü bu hacimde bir kitabı okumak cesaret ve zaman işi. Aslında bu tür kitapları bir başvuru kaynağı olarak görmek daha isabetli olur.
Kitap; Geç Osmanlı Zihniyet Dünyası, Modernleşme Batı ve Batıcılık, Kemalizm, Milliyetçilik, Türkçülük ve Ülkücülük, Muhafazakârlık, İslamcılık, Liberalizm, Sol, Feminizm, Kürt Ulusal Hareketi başlıklı onbir bölümden oluşuyor. Her bölüm kendi içinde çok sayıda alt bölüme ayrılmış. Çok sayıda kaynaktan yararlanarak hazırlanmış kapsamlı bir araştırma olduğu her halinden belli.
Bu eserden bahsetmemin nedeni, “İslamcılık” bölümü içerisinde “Erdoğanizm” alt başlığı altındaki bölüme dikkat çekmektir. Yaklaşık ikibuçuk sayfa ayrılmış Erdoğanizm’e. Bizim siyaset ve düşünce tarihimizde kendi adı ile anılan siyasi akım olarak Kemalizm vardı, şimdi bir de Erdoğanizm var. Mustafa Kemal Atatürk, her ne kadar “ben dogma bırakmadım” demiş olsa da, Kemalistler bir akım olarak Kemalizmi ürettiler.
Erbakan Hoca’nın Millî Görüş’ünden koparak AKP’yi kuran Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Abdüllatif Şener ve Bülent Arınç dörtlüsünden, üçü bir şekilde bu hareketten kopmuş durumda. Abullatif Şener, AKP’yi yolsuzluk ve rantçılıkla suçlayıp erken ayrıldı. Gül ve Arınç ise önemli görev ve makamlarda bulunduktan sonra kenara çekildiler, tam olarak kopmuş sayılmasalar da “ne içinde ne dışında” duruyorlar. Dörtlünün kalan tek kişisi Tayyip Erdoğan ise bugün ülkenin Cumhurbaşkanıdır ve 16 Nisan 2017 tarihinde gerçekleşen Anayasa referandumundan sonra, 2019’da yapılacak seçimde Başkanlık Sisteminin ilk Başkanı olmaya hazırlanıyor.
Cereyanlar’da AKP iktidarının tek adam rejimine doğru evrildiğine değinilerek, “Kemalizmin ulus-devleti kutsallaştıran töresiyle uyumlu bir devamı” olarak sayılması bize ilginç olduğu kadar tanıdık da geldi. Çünkü son gelişmelerden sonraki ve özellikle de Anayasa değişikliğinin tek parti uygulamalarına çok benzediğini biz de birkaç defa yazmıştık. İslamcı bir yazarın (Adem Çaylak), bu durumu “iktidarın itikatlaşması” olarak tanımladığını ve “kutsal tek adamlık” rejimi olarak gördüğü de belirtiliyor.
Erdoğanizm, Erdoğan’ın taraftarlarınca giderek kült haline getirilmesinin bir sonucudur. Taraftarlar “Usta” veya “Reis” gibi karizmatik ünvanlarla süsledikleri lidere kutsallık atfetmeye başlayarak, insanüstü vasıflar yakıştırmaya başladılar. Bazı partililer ya da yandaş yazarlar tarafından “Allah-ü Teala’nın bütün vasıflarını üzerinde toplamış”, Cenab-ı Hakk’ın eli onun üzerinde”, Allah’ın yeryüzündeki gölgesi”, adeta ikinci peygamber”, “ona dokunmak bile adeta ibadettir” gibi beyanlarda bu kutsallık çok net görünüyor. Ama bu beyanların islamî açıdan sorunlu olduğu da ayrı bir gerçek.
Erdoğanizmin önemli pratiğinin “kutuplaştırma stratejisi” olduğu vurgulanıyor. Sert ve saldırgan bir hitabetle taraftarlarının saflarını sıkılaştırma güdüsü toplum olarak sürekli gözlemlenen bir durum. Erdoğan’ın yönetim stil ve söylemi, dönemin global otoriter-popülist çığırı bağlamında, bilhassa Macaristan’daki Orban rejimiyle ve Rusya’da Putinizmle mukayese edilerek ele alınmaktadır. Gerektiğinde yargıya seslenerek “gereğini yapmaya” çağırması da dikkatlerden kaçmıyor. Erdoğanizmin, asıl baskın yönü, bütün erklerin tek merkezde birleşerek “uyumlu” hale getirilmesidir. Siyaset literatüründeki Başkanlık Sistemlerine benzemediği şeklindeki eleştiri karşısında “Türk Tipi Başkanlık”olarak savunulması ise üzerinde durulması gereken bir husus. 16 Nisan 2017 referandumu ile Parlamenter sistemden kopup, Başkanlık Sistemine geçiş, önemli bir değişikliğe işarettir. Ancak esas önemli olan, getirilmek istenen Başkanlık Sisteminde yasama, yargı ve yürütme erklerinin tek elde toplanmasıdır. Erkler ayrılığının bir kenara bırakılarak, erklerin “Reis”ebağlanası , Türk Tipi Başkanlığın “Aşiret Reisi Tipi Başkanlık” anlamına geleceğini göstermektedir.
Sonuç olarak Cereyanlar’da bahsedilen Erdoğanizmin, evrensel hukuktan ve çağdaş dünyadan kopuş anlamına geldiğini söyleyebiliriz.
