İhbarcılık bir karakter zafiyetidir ve özellikle açık olmayan toplumlarda devlet tarafından da teşvik edilmiştir. İnsanlar “memleketin bekası” için ihbarcılığa özendirilmiş ve yönlendirilmiştir. Buna alet olanlar da “devlete hizmet” ettiği inancı ile suçlu mu suçsuz mu olduğuna bakmadan insanların hayatını karartmışlar ve bu yolda çok kişinin canı yanmıştır.
ABD’de 1940 – 1950 döneminde ismini bir senatörden alan ve McCarthycilik denilen cadı avı olgusu vardır. Komünist olduğundan kuşkulanılan herkesin ihbarı şeklinde cereyan etmiş ve çok sayıda masum insanın hayatını kaydırmıştır.
İhbarcılık, kapalı rejimlerin en önemli özelliklerinden biridir. Baba çocuğunu, çocuk babasını ihbar edecek duruma getirilmiştir. Mesela Sovyetler Birliği’nde de PavlikMorozov olayı vardır..Bir çocuk olan Pavlik de babasını “rejim düşmanı” diye ihbar ederek kahraman statüsü kazanmış ve rejim tarafından heykeli dikilmiştir.
27 Mayıs 1960 askeri darbesi ile ilgili hatırat türü kitaplarda hemen güzümüze çarpan bir olgudur ihbarcılık. Darbenin sıcak günlerinde darbeyi alkışlayan bazı kişiler “DP’li aileleri” ihbar etme yarışına girmiştir. Darbeyi yapan askerler dahi bu ihbarlardan bıktıklarını anılarında yazarlar.
12 Mart sürecinde solcuları, 12 Eylül 1980 darbesi günlerinde hem solcuları hem ülkücüleri, 28 Şubat döneminde İslamcıları ihbar etmek gibi “kara leke”leri vardır bu ülkenin.
İhbarcılık bir insani zafiyettir ancak devlet buna prim vermiş ve teşvik etmiştir. Demem o ki, ihbarcılığın suç ortağı devlettir.
15 Temmuz FETÖ darbesi sonrasında ise “yüce devletimiz” ihbarcılığı teşvik ederek, ihbarcılara ödül dağıtmaya başlamıştır. FETÖ darbesinin içinde olan hainler, “etkin pişmanlık” adı altında ihbarcı olmuşlar ve kurtulmuşlardır. Her zaman olduğu gibi ihbarcıların suçlamalarından masum insanlar da payını almış ve acı çekmişlerdir.
Bütün bunları yazmamın sebebi Eskişehir Osman Gazi Üniversitesi’nde bir ihbarcı manyağın 4 masum insanı katletmesidir. Bu olay basit bit olaymış gibi geçiştirilecek türden değildir. Sosyologların, psikologların, siyaset bilimcilerinin ve hukukçuların değişik cephelerden incelemesi ve sonuç çıkarması gereken bir olaydır.
Bu olayda ülkenin OHAL sürecinde giderek demokrasiden uzaklaşması ve açık toplum olmayı bırakması vardır. Bu olayda üniversitelerdeki kast siteminin varlığı ve üniversite yönetiminde merkeziyetçiliğin yoğunlaşması vardır. Bu olayda FETÖ’cülük suçlamasında bulunanların rahatlığı ve pervasızlığı vardır. Bu olayda ruh hastası ihbarcı manyakların korunması vardır. Bu olayda “gizlilik kararı” ile suçluların korunması ihtimali vardır. Bu olayda masumların hayatının karartılması ve zorbalığın korunması vardır.
Adamın bir ruh hastası olduğu belli ve o çevredeki herkes bunu biliyor. Bu durum bilindiği halde, bu manyağın ihbarı sonucunda bir çok öğretim üyesi üniversiteden atılıyor. Bunlar yargılanıp aklanıyor ama hayatları kararıyor. Rektörlük ve YÖK’ün ciddi şekilde sorgulanması gerekmez mi?
Ve şu ihbarcılık olgusunun üzerinde biraz durmak gerekmez mi? Bu öyle bir hasatlık ki, adam sevmediği komşusunu, aynı parti içindeki rakibini, çalıştığı işyerindeki amirini memurunu rahatlıkla ihbar edebiliyor ve masum insanların hayatı karartılıyor. Elbette suçlular cezalandırılmalı. Ama bu karaktersizliği teşvik ederek, ruh hastası manyakların olur olmaz ihbarları ile “devletin bekası” sağlanmak isteniyorsa, “insanın bekası”nı hatırlatmak isteriz. Sonuçta devlet insan içindir. İnsanı yok sayan bir devletin varlığının ne amacı olabilir?