Ramazan yaklaşırken, bir süre dinî konularda yazmayı düşünüyorum. Biz ilahiyatçı değiliz. Bu nedenle bizim yazacaklarımız daha çok tarih, felsefe, sosyoloji, hukuk bağlamında dine bakış ve biraz da İslam dünyasının durumu hakkında olacak. Bugünkü yazımızda Batı ve İslam dünyasını mukayeseli ele almaya çalışacağız. Ciltler doldurabilecek bu konuları kısaca bir köşe yazısı boyutunda izah etmeye çalışacağız.
Ortaçağ Avrupasında Katolik Kilisesi halka günah çıkarma sonrasında cennete gideceklerini vaad eden belgeler veriyordu. Bu belgeler bedava değil, para karşılığında veriliyordu. “Endüljans” denilen bu belgeye sahip olanlar, ellerindeki belge sayesinde günahlardan arındıklarını ve cenneti garantilediklerini zannediyorlardı. Orta Çağ papazları işi, cennetten toprak satmaya kadar ileri götürdüler. Kurnaz ve dolandırıcı bir emlakçıdan daha fazlasını yapıyorlar, cenneti parsel parsel satıyorlardı. Orta Çağ, Hıristiyanlığın karanlık çağıdır. Bilim adamları bilimsel gerçekleri açıkça ifade edemiyor, ifade ettiklerinde ise soluğu Engizisyon Mahkemelerinde alıyorlardı. Örneğin evrenin sonsuz olduğunu ve dünyadan başka gezegenlerin de varlığını iddia ettiği için GeordineBrunodiri diri yakılarak öldürülmüştü. Galile ise dünyanın yuvarlaklığı görüşünden vaz geçtiğini belirerek canını zor kurtarmıştı. Milyonlarca insan bu karanlık çağda Katolik Hıristiyanlığın kurbanı olmuş ve canlarını vermişlerdi. Bu düşünceye karşı çıkanlar, yeni mezhepler arasında da yıllarca süren savaşlar olmuştu. Milyonlarca insan öldürüldü.Engizisyon Mahkemeleri fazla mesai yaptı, giyotinde kelleler kesildi.
Avrupa, bu karanlık çağı aşmayı başarmasını bildi. Temelinde şüphe bulunan felsefi düşünce zaman içinde reform ve Rönesans hareketlerinin doğmasına neden oldu. Sonraki aşamada Batılı filozofların Tanrı’ya mesafeli durmalarının temelinde de Orta Çağ Hıristiyanlığının din anlayışı yatar. Örneğin Nietzsce’nin“öldü” dediği Tanrı, cenneti parsel parsel satan Orta Çağ papazlarının tanrısından başkası değildir.
Bugünkü İslam dünyası bir nevi Hıristiyanlığın Orta Çağını yaşamaktadır. Ortadoğu’da IŞİD denilen canavar, Hıristiyanların giyotini gibi kelle kesmektedir. Ortadoğu’da mezhep savaşları kanlı ve canlı biçimde devam ediyor. Batı’nın petrol ve çıkar hesapları, Müslümanların kavgaları üzerinden yürütülüyor.
Cüppeli Ahmet Hoca denilen zat, Kabir azabından koruyan özel dokunmuş kefen bezi satışı yapıyor. Bunu hatırlatanlara da “yok öyle bir şey” diyor. Ama sosyal medyada gezinen çok sayıdaki videoda “Kabir azabından koruyan kefen bezi” satışını yaptığı açıkça görülüyor. Üstelik büyük günah sahibi olsanız dahi bu bezin sizi koruyabileceğinden bahsediyor. Hangi dükkanda satıldığını da dini bütün halkımıza adres vererek “hizmet” ediyor. Bu adamın yaptığının Orta Çağ papazlarının emlakçı gibi cennetten toprak satmalarından ne farkı var?
Bugün İslam dünyası müthiş bir körlük içinde. Eleştirel düşünceyi mumla arasan bulamazsın. Şüphe değil, biat egemen olmuş. Özgür birey yerine körükörüneinananan yığınlar her yerde. Rahmetli AliyaİzzetbegoviçMüslümanların hastalığını görmüştü ve demişti ki; “Ben olsam Müslüman Doğudaki tüm mekteplere ‘eleştirel düşünme’ dersleri koyardım. Batı’nın aksine, Doğu bu acımasız mektepten geçmemiştir ve birçok zaafın kaynağı budur.”
Batı, reform ve rönesansla kalmadı, sanayi devrimi ile büyük bir atılım yaptı. Sanayi devrimini ıskalayan Osmanlı, rakiplerine ayak uyduramadı ve çöktü. Medreseden kovulan sadece felsefe değil, aritmetik, geometri dahi öksüz kalmıştı.
Bugün de Üniversitelerimiz giderek kan kaybediyor. Özgürce bilim üretmesi gereken akademik kuruluşlar sıradan bir devlet dairesidir. Akademisyenler devlet memuru zihniyeti içinde ders saatlerini, mesai süresini ve aybaşını düşünüyor. Sanki ölü toprağı serpilmiş. Üretim yok. Saha çölleşmiş. Farklı düşünceye tahammülü bir kenara bıraktık, “hain” diye damgalamak sıradan bir iş haline geldi. Hukuk kuraları ile özgürlüğü garanti altına alınmış bir eğitim sistemi şarttır. Bunun için eksiksiz demokrasinin gereğini vurgulamaya gerek yok sanırım.
