Hayatın hemen her alanında kullanılan istatistik, özellikle ekonomi alanında yaygın olarak kullanılmaktadır. Zaten iktisat ve işletme eğitimi ile ilgili fakültelerde istatistiğin önemli bir ders olduğu söylenebilir. İşletme Fakültesinde zorlandığım derslerden biri idi.
Hocalarımızdan birinin istatistikle ilgili söylediklerini hâlâ hatırlarım. “Üç tür yalan var, biri normal yalan, ikincisi kuyruklu yalan ve üçüncüsü de istatistik” demişti. Bu söz elbette doğru değildi, ama tamamen de yanlış olduğu söylenemez. Sanırım istatistikle insanların aldatılabileceğine işaret edilmek istenmişti. Zira istatistikî rakamlar kullanılarak halkı aldatmaya yönelik yalanlar söylendiği de bir hakikat. Bir ara “İstatistik İle Nasıl Yalan Söylenir” isimli bir kitap yayınlanmıştı. Yazarı DarrellHuff isimli bir ecnebi. Bu kitapta da “üç tür yalan var; yalan, kuyruklu yalan ve istatistik” deniliyordu ve istatistikle yalan söylemenin bir çok örneği veriliyordu.
İstatistiğin halkı aldatmaya yönelik bir yalan vasıtası olarak kullanılması daha çok kapalı toplumlarda görülür. Dış dünyayı bilmeyen halk, içerdeki otoritenin yalanları ile beslenir. Bugün kapalı bir kutu olan Kuzey Kore’de halka istatistiklerle kimbilir hangi masallar anlatılıyor.
Bir zamanlar Sovyetler Birliği de kapalı bir toplumdu ve halkın dünyadan haberi yoktu. İçeride rejimin radyo ve gazetelerinde Sovyetlerin müthiş üretim seviyesinden, devlet çiftliklerindeki tarım ürünlerinin yüksek (!) üretimini gösteren istatistikî masallarından geçilmiyordu. Ama bu kadar “yüksek” üretime rağmen halkın neden aç olduğu izah edilmiyordu.Kolombiya’lı ünlü yazar GabrielGarciaMarquez, Sovyetlere yaptığı seyahatte, devlet çiftliklerine götürüldüklerini ve kendilerine iki saat boyunca astronomik üretim rakamlarının anlatıldığını yazıyor. Hatta hantal bürokrasinin elinde gülünç duruma düşüldüğünden örnek verirken, Bakanlardan birinin patates üretimini artırmak gerektiğini söylerken, bir başka Bakanın elindeki raporda patates üretiminin çokluğundan bahsedildiğini belirtiyor. Yazar, halkın dış dünyadan habersiz olduğuna örnek verirken,“Marilyn Monroe’nun kim olduğunu bilen tek bir Sovyet insanına rastlamadım” diyor ve rejim gazetesinde üretim raporlarının birinci sayfayı kapladığına değiniyor.
Bu tip ülkelerde doğruyu söyletmezler, söyleyeni de yaşatmazlar. Meselâ seçimle (!) gelmiş diktatör Maduro, 2017 yılında Venezuela’da çocuk ölümlerinin % 30 arttığını söyleyen sağlık bakanını kovdu. Bu Bakan Venezuela’da çocuk ölümleri yok deseydi kovulmayacaktı.
Bu konuya neden değinme ihtiyacı duyduğumuzu merak etmiş olabilisiniz. Neden istatistik? Ben son yıllarda bizdeki ekonomik verileri açıklayan istatistiklerden kuşku duyuyorum, o sebeple bu konuyu açtım. Özellikle millî gelir, enflasyon, işsizlik gibi konulardaki açıklamaları şüphe ile karşılıyorum. Sanırım bir çok kişinin kafasında bu konuda soru işaretleri var.
Bizdeki bu şüphenin bazı iktisatçılarda da olduğunu basına yansıyan haberlerde görüyoruz. TÜSİAD Baş Ekonomisti Zümrüt İmamoğlu’nun açıklaması dikkatimi çekti. İstatistiklere güven konusunda ciddi bir problem olduğundan bahseden bu iktisatçı“Bir ülkenin istatistiği o ülkenin namusudur. Eğer enflasyon rakamı yanlışsa Merkez Bankası politikaları da yanlıştır. İşsizlik verileri yanlışsa teşvik politikaları da yanlıştır”diyor.
Dikta ile yönetilen ülkelerdeki örnekleri az önce vermiştim. Bizde de istatistiklere olan güven azalmasının otoriterleşme ile bir ilgisi olabilir mi diye sormadan edemiyor insan. Daha birkaç gün önce “demokrasi ile yönetilen ender ülkelerden biri olduğumuz” söylendiğine göre, bizim istatistiklerin“kuyruklu yalan” olma ihtimali de bertaraf edilmiş oldu! Üstelik namusuna düşkün bir millet olarak, devletimizin “ülkenin namusu olan istatistik” ile oynayacağını aklımızın ucundan bile geçirmemeliyiz! Devletimiz ve hükümetimiz her şeyin iyisini bilir!
