Sayın Başbakan, uzun yürüyüşe çıkan Kılıçdaroğlu’nun bu eyleminin son günlerinde “artık kabak tadı vermeye başladı” demişti. “Kabak tadı” bizim kültür dünyamıza yerleşmiş bir deyim. Uzayıp giden, bıkkınlık, usangaçlık veren durumlar için kullanılır. Tabi ki, bu anlamın içinde kabağın tatsızlığına da vurgu yapılıyor. Bu deyimin nereden nasıl çıktığına dair değişik öykü versiyonları var. Ben bu öyküler üzerinde durmayacağım.
Beni düşündüren, kabağın içine düştüğü durum! Kabağa haksızlık yapıldığı kanaatindeyim. Haksızlığa karşı olduğumuza göre, kabağın hakkını savunmak da bize düşer! Kabak bu kadar tatsız, sevimsiz bir yiyecek midir? Bence değil!
Hemen belirtelim, kabak çeşitlerinden birinin adı “bal kabağı”dır. Tatsız olsa “bal kabağı” denir mi? Üstelik “kabak tatlısı” gibi muhteşem bir lezzet varken, kabağa yapılan bu itibarsızlaştırma beni üzüyor!
Kabak deyip geçmeyin! Siz hiç kabak dolması yediniz mi? Bence biber, patlıcan dolmasından geri kalır yanı yok! Yemediyseniz bir tadına bakın! Bir de bizim hanımın elinden çıkmışsa, parmaklarınızı yersiniz! Sırf kabak dolması, itibarın iadesi için yeterli gerekçe oluşturabilir.
Kabak yemekleri hafiftir, sindirimi kolaydır, kilo aldırmaz. Daha ne yapsın kabak kendini beğendirmek için insan oğluna? Bu kadar yararlıyken, nankör insanoğlu, sevimsiz durumlar için “kabak tadı” diyor!
Yahu, içi boş olan su kabağı dahi şu açgözlü insanoğlunun işine yarıyor! Bizim köyde “kernep” dediğimiz su kabağının maşrapa olarak kullanıldığını çok kişi bilir. İçi boş olan su kabağı bile insanoğlunun hizmetine koşarken, “kabak tadı” demenin bir nankörlük olduğunu lütfen kabul edelim ve şu zavallı kabağın itibarını iade edelim!
Kabağa haksızlık yapan insanoğlunun, bu bağlamda son yıllarda bir başa zulme daha imza attığını görüyoruz. Çukurovalılar bilir; kabak fidesine karpuz aşısı yapılıyor! Kabağın düşürüldüğü duruma bakın! Bunda kabağın ne kabahati var? Gözü doymak bilmeyen insanoğlu, üç kuruş daha fazla kazanmak için yapıyor bunu! Kabağa aşılanmış karpuzlar büyük oluyor, verim artıyor, ama karpuzda karpuz tadı yok! Kabak tadı var! Biz “kabak tadı” istediğimizde zaten kabak yiyoruz. Karpuz istediğimiz de karpuz yemek istiyoruz. Karpuz istediğimizde karşımıza “kabak” çıkıyorsa, işte burada “kabağın tadı” kaçıyor! Ama şu hakikatı kabul edelim, bu cinayette kabağın hiçbir suçu yok! Bütün suç gözü doymayan insanoğlunda! Hatta bu suçu kapitalizme bile yükleyebiliriz!
Gelelim bizim sayın Başbakanın sayın Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü için “kabak tadı verdi” demesine… Siz zannediyor musunuz ki, sadece kabağa karpuz aşısı yapılıyor? Bu AKP denen parti “millî görüş gömleğini çıkartarak” Saadet Partisi üzerine yapılan aşının ürünü değil mi? Kabağa yapılan karpuz aşısının ürünü gibi büyüdükçe büyümedi mi? Büyüdükçe tadı bozulmadı mı? Tadı bozuldukça karpuzluktan uzaklaşıp “kabak tadı” vermeye başlamadı mı?
Her neyse.. Benim derdim Başbakan ya da Kılıçdaroğlu falan değil! Hukukçu olarak kabağın hakkını savunmayı bir borç bildiğim için yazdım bunları! Laf nerden nereye geldi! Uzun lafın kısası; kabak iyidir, ona haksızlık etmeyelim!
